T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI
Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.
Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.
Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.
Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.
Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;
İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.
Oturum Çerezleri (Session Cookies) |
Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. |
Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:
Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.
Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.
CERİD BOYU'NUN TARİHİ
1.1 Cerid Adının Anlamı
Cerid adının aslı ve manası üzerinde kesin bir bilgi yoktur. Boyun adının 'Cirid' oyunundaki değneğin Arapça adı olan 'Cerid'den gelmiş olması kesin değildir. Ülkemizin bazı yerlerinde 'Cerit'; canlı, eli çabuk ve becerikli anlamlarına geliyor. Fakat bu Cerid'in de ne ile ilgili olduğu bilinemiyor. 'Cerid' kelimesinin çabuk ve becerikli şeklindeki manası Cerid boyundan da çıkmış olabilir.
Cerid adının bu yolla ortaya çıkıp kullanılması hususunu kuvvetlendiren bir önemli etmen daha mevcuttur. Ceridler, bacakları kısa atlara biner, çok çevik ve hızlı bir şekilde hareket eder, atlarıyla dağlık ve engebeli arazileri çok iyi tırmanır ve her türlü hava şartlarında süratle seyahat edebilirlerdi.
Araştırmacının da söz ettiği üzere Ceridler, çok hızlı ve mahir binicilerdir. Engebeli arazide at sürmek ve hızlı göçebilmek işi tam bir beceri işidir. Bu noktadan hareketle Cerid kelimesi hem cirit oyunundan, hem de Anadolu'nun muhtelif yerlerinde kullanılan 'canlı, eli çabuk ve becerikli' anlamından çıkmış olmalıdır. Ceridler, arasında hâla cirit oyunu ve inceliklerinden bahsedilmektedir. Cerid adı, anlaşılacağı gibi; atik, eli çabuk, becerikli, iyi ata binen, çabuk göçebilen, cesur ve yiğit anlamlarını içermektedir. Zaten cirit oyunu da bütün bu anlatılan şeylerle oynanır. Cerid adının ortaya çıkışı ve kullanılmasında Cerid boyuna mensup insanların davranışı ve karakteri, hayat anlayışları birebir etkili olmuştur.
Göçebe Türk Kültüründe kişilere ünvan, lakap verilirken kişinin karakteri ve hayata bakışına göre isimler, lakaplar, verilirdi. (Vurdumduymaz Ahmed, Tezcanlı Bekir, Tembel Mehmet gibi) Boylarda ad alırken ona göre adlar almışlardır. Bu konu Oğuzkağan Destanı'nda da geçmektedir. Oğuzkağan yaptıkları işlere ve becerilerine göre emrindeki insanlara adlar vermiştir.
Cerid adının ortaya çıkışı ve kullanılmasından söz ettikten sonra şimdi ise gelişen tarihi süreç içerisinde Cerid Boyunun tarihi hakkında bilgiler sunalım.
1.2 Cerid Boyunun Orta Asya'dan Gelişi
Cerid boyunun yirmi dört Oğuz boyundan hanginse dahil olduğu tam olarak bilinmemektedir. Bununla beraber Anadolu'da yerleşim esnasındaki konumu, sosyal yaşantıları ve kültür birikimine bakıldığında Cerid boyunun 24 Oğuz boyundan Avşarlar'dan geldiğini söylemek mümkündür. Cerid Aşireti Dulkadirli ulusuna, Dulkadirli de Avşar boyuna bağlıdır.
Ama bunu bu şekilde ifade etmek çok zordur. Orta Asya'dan yapılan göçler esnasında Ceridler hangi tarihte ve nereden Anadolu'ya doğru göç etmişlerdir bunları aydınlatabilecek kesin belge ve kaynaklar henüz mevcut değildir. Özellikle Moğolların acımasız ve hızlı talanlarında Anadolu; Cerid gibi Türk topluluklarının korunağı ve barınağı konumuna gelmiş çok sayıda göç almıştır. Bu göçler esnasında ortalık ana-baba gününe dönmüştür. Türk boyları arasındaki müthiş dalgalanmalar bu dönem ve sonrası için Aşiret ve göçebe topluluklar hakkında kesin bilgilere ulaşılmasını neredeyse imkansız hale getirmiştir. Zaten bunları araştırmak da çok manalı değildir. Çünkü Türk boylarının Anadolu'da yaşadıkları kültür ve yaşam biçimleri onların köklerinin aynı olduğunu ispatlayan en önemli delildir. Cerid boyunun Anadolu'ya gelişi Anadolu Selçuklu Devleti'nin son dönemine denk gelmektedir. Büyük bir olasılıkla da Avşar boyuyla beraber hareket edilmiştir. XV. ve XVI. Yüz yıllarda Anadolu'da Kayı boyundan sonra en fazla yer adlarına sahip olan Avşar boyu, Anadolu'nun fethinde ve iskanında önemli roller üstlenmiştir.
Anadolu'ya muhtelif yollardan gelen Cerid boyu Ceyhan nehrinin sol yakasında kışlayıp yazları ise; Bulanık (Bahçe) kazasında geçerek, Gavurdağı'nı(Nurdağı) aşarlar ve Maraş ovasında Uzunyayla'ya giderlerdi. Cerid Aşireti uzun yıllar bu şekilde yaşamını sürdürürken Osmanlı Devleti'nin iç ve dış bünyesi olabildiğince bozulmuştur. Bu durum ise iç kargaşa ve güvensizlik doğurmuştur.
1.3 Cerid Aşiretinin İskan Edilmesi Çalışmaları
Osmanlı devleti'nde meydana gelen Celali isyanları Anadolu'da iyiden iyiye asayişin bozulmasına neden olmuştur. Can ve mal güvenliğini tehlikede hisseden insanlar daha güvenli ve emin yerlere gitmek için yerlerini terk etmişlerdir. Bu ise Osmanlı ekonomisine büyük bir darbe olmuştur.
Ayrıca konar-göçer toplumlar göç esnasında ekili dikili alanlara zarar veriyor ve hatta şekavette bulunuyorlardı. Bütün bunları göz önünde tutan Osmanlı Devleti konar-göçerlerin iskanı için çalışmalar başlattı. Böylece boşalan tarım alanlarını canlandırmayı, virane kalan yerleşim yerlerini ise şenlendirmeyi düşünüyordu. Ama bu pek de kolay olmayacaktı. Çünkü konar-göçerler binlerce yıllık adet ve göreneklerinden, binlerce yıllık alışkanlıklarında kolay kolay vazgeçmeyeceklerdir.
Osmanlı Kanunnamelerinde konar-göçerler için 'Yörük Konar-Göçer taifedir, karada ikametleri yoktur' ibaresi kullanılmıştır.
Sert önlemlere başvuran Osmanlı, kimi Aşiretleri yaylaklarına kimi Aşiretleri ise kışlaklarına iskan etmiştir. Bazen de sürgün yoluyla iskan yapılmıştır.
1. 4 Cerid Aşiretinin İskan Yerleri
1. 4. 1 Rakka
İfraz-ı Zulkadriye reayasından Cerid'e bağlı Tatarlı ve Azizli mahalleleri şekavet halinde olmaları yüzünden Rakka'ya sürgünle iskanlarına 1713'te karar verilmiştir.
1702 yılında Rakka bölgesini dolayısıyla sürekli kuzeye doğru gelmeye çalışan Arapları engellemek için Cerid Aşireti Rakka'da Belih nehri havalisine yerleştirildi. Silsüpür Ceridi 1692 yılında bir kısım Türkmen oymakları ile birlikte Urfa'nın güneyindeki Rakka bölgesine zorla iskan edildi.
Rakka bölgesine yapılan iskanların en önemli sebebi bu bölgede Türk kuvvetini güçlü tutmak içindir. Ayrıca Anadolu'nun güneyde kapısı konumunda olan Rakka, Türk unsurlarla güçlendirilip, Arapların daha kuzeye yani Anadolu'ya gelmelerinin önüne bir set çekilmek istenmiştir.
Rakka bölgesinde, Ceridler diğer Türk oymakları ile birlikte Arap oymaklarından Taylar ve Anezeler'e karşı savaşmışlardır. Birçok savaşlar yapıldı. Bu savaşlarda Ceridler büyük kahramanlıklar gösterdiler. Ceridlerin Araplarla olan uğraşlarından Cerid Bekir Türk oymaklarının güvendiği en önemli kahramanlarıdır. Bu yiğit kahraman Türk savaşçısı ile ilgili güzel ve dokunaklı bir şiir günümüze kadar gelmiştir.
Bu şiir şöyledir:
' Rakka çöllerinden gelen gaziler
Rakka'nın da gonca gülü soldu mu?
Yeniden bir haber duydum oradan
Cerid Bekir öldü derler öldü mü?
Cerid Bekir öldü ise kırıldı kilit
Yolumuza çöktü bir kara bulut
Gördülü kerim ile Bayındır Halit
Kolu bağlı cellatlara vardı mı?
Kul Sadun'um der ki bulamadık vefa
Hükmümüz geçerdi şol Kaf'tan Kaf'a
Ulaşlı oğlu Hacı Mustafa
Alayları bölük bölük böldü mü?'
Fakat Ceridler, Rakka bölgesinin havasını suyunu sevmemişlerdi. Onlar eskisi gibi Anadolu' da yaşamak istiyorlardı. Bu yüzden fırsat buldukça Anadolu'ya kaçtılar. Bu nedenle de devletle karşı karşıya geldiler. Devlet onları bulup Rakka'ya gönderiyor onlar bir fırsatını bulup yine kaçıyorlardı. O Ceridler için Anadolu'nun yaylaları hayat kaynağı idi. Bunun için şiirler bile yazdılar:
Cerid Rakka'dan göç edince
Açılsın Urum'a yolu Cerid'in
Silsüpüroğlu Fettah Beğ ölünce
Kırıldı kanadı kolu Cerid'in
Yüz atlımız daim ileri gitsin
Sağına soluna çok dikkat etsin
Piliçka vermeden menzile yetsin
Bozulnadan gitsin eli Cerid'in
Sineği pek çok Nizip'e uğramayın
Pusu vardır Şarlağan'a konmayın
Mürseloğlu kız isterse vermeyin
Koklatmayın kimseye gülü Cerid'in.
En sonunda da Silsüpür Ceridi Rakka iskanından kurtularak Keskin'e yerleştiler.
Anlaşılıyor ki; yaylalar Cerid Aşireti için çok önemlidir. Hayatı pahasına olsa vazgeçmiyor. Çünkü bu yüksek dağlar ve yaylalar onların özgür ruhlarıyla hayat anlayışıyla örtüşmektedir. Atın üzerinde, göç yolunda, yayla yolunda Cerit insanı kendi özünü yaşamaktadır.
1.4. 2 Kıbrıs
Kıbrıs özellikle şekavette bulunup çevreye zarar veren Aşiretleri cezalandırma yeri olarak görülmüştür. Aynı zamanda yetkililer Kıbrıs'ta Türk nüfusu çoğaltmak için bazı göçebe Türk boylarını zorla da olsa buraya iskan etmeye çalışmışlardır.
1713 yılında İçel sancağına iskan olunan Cerid Aşireti iskan yerlerinde durmayarak yaylak ve kışlaklara göçmüşler ve yollarda ahaliye türlü zararlar vermişlerdir. Ahali perişan olmuştur ve devlete yapılan şikayetler neticesinde 7 Mart 1713 yılında Kıbrıs adasına sürülmeleri yolunda emir çıkmıştır.
Kıbrıs'a sürülen Ceridler hakkında fazla bir malumatımız yoktur. Bir kısım Ceridlinin bu sürgünden firar ettiği kaynaklarda geçmektedir.
1.4.3 Hama-Humus
Bu bölgeye yoğun bir Cerid nüfusu iskan edilmemiştir. İskanın amacı ise bu bölgedeki Arap nüfusuyla dengeyi sağlamak içindir. 1710 yılında Sakallı Ceridi'nin Arap eşkiyasına set amacıyla Hama'ya Murat Paşa köprüsü ve Yeni Han'a iskanları hususunda emir verildiği fakat bunların gitmediği aynı zamanda tabi oldukları İfraz-ı Zulkadriye Mukatasına da vergi vermedikleri merkeze bildirilince Sakallı Ceridi'nin zamlı bir şekilde vergilerini vermeleri ayrıca bunların yerleştirilmesi için Adana ve Maraş Beylerbeyi'ne ve kadılara emirler verilmiştir. Hama iskanları ferman olduğu halde gitmeyen Sakallı Ceridi'nin iskan mahalline getirilmesi için harekete geçilip Rakka Muhafızı Vezir Yusuf Paşa bu işte görevlendirilmiştir. 1710'da bir kısım Türkmen cemaatiyle beraber Sakallı Ceridi de Hama'ya iskan olunarak, malları iltizamına zam olunmuştur. Bu dönemde Hama ve Humus'a gitmeyen Sakallı Ceridi (1713)'te 2000 guruş vergi ile yükümlüydü. Görülüyor ki Osmanlı devleti iskan işini sıkı tutup yerel yönetimlerin katkısıyla sonuç almaya çalışıyordu.
1.4.4 Çukurova
Bir çok konar-göçer Aşiret yazları Maraş'tan geçerek Uzunyayla'ya çıkar, kışları ise Çukurova'da kışlarlardı.
Ceridler de bu Aşiretlerden biridir. Düzenli bir şekilde iskan çalışmalarını sürdüren Osmanlı devleti 1691 yılında; Kancı Ceridi, Dipgalı Ceridi, Göçer Ceridi, Derdili Ceridi, Kara-Hasanlı Ceridi'ni Ceyhan nehrinin üzerinde Kınık, Berendi, Ayas kazalarına yerleştirmiştir.
Nurdağı'nın bir ucunda ve Çukurova'nın bir kenarında bulunulan Hacı Osmanlı köyüne 1865'te Osmaniye adında bir kasaba kuruldu. Buraya bir kısım Cerid Aşireti yerleştirildi.
Zaten 1860 yılında Çukurova'daki Cerid'in 1200 çadırdan meydana geldiği görülüyor. Bu ceridlerin 37500 koyuna, 3500 keçiye, 2500 sığıra ve 188 deveye sahip olduğu da biliniyor. Fakat sığır sayısı çok fazla gösterilmiştir. 1865'te Fırka-i İslahiye Çukurova'da görüldü. Bu iyi silahlı ve donanımlı Osmanlı taburunun amacı derebeyleri ortadan kaldırmak, oymakları da yerleştirmekti. Oymaklar kışlak ve yaylaklarından birine yerleşebilecekti. Cerid'in büyük çoğunluğu kışlakları olan Çukurova'ya yerleşmeye karar verdiler. Bu yerlerin toprakları verimli olduğu için bu Ceridlerin iktisadi durumları iyidir. Bugün Çukurova'nın Ceyhan kazasındaki Cerid köyleri şunlardır:
13 köyde sadece Çukurova Ceridlerinin oturdukları görülür. İşte Anadolu'nun Türk yurdu haline gelmesi de böyle olmuştur.
1.4.5 Harran
Ekonomisi tarıma dayanan Osmanlı Devleti ziraat alanlarını canlandırmak için konar-göçer topluluklardan yararlanma yoluna gitmiştir. 1720 yılında Keskin sakinlerinden 150 hane yine Keskin sakini olup Ceride tabi Bab-ı Altun cemaatlerinden bir kısım hane Harran ovasına yerleştirilerek bu bölgeyi eşkiyadan korumak ve ziraatla uğraşmak şartıyla bazı vergilerden muaf tutulmuşlardır. (Halaçoğlu, 1991: 129)
Burada dikkat edilecek bir husus; Osmanlı Devleti konar-göçerlerin yerleşik düzene geçerek ziraatla uğraşmaları için ve ayrıca eşkıyayla mücadele ederek ülkenin iç huzurunu sağlamaları durumunda teşvik anlamımda ödüller vermesidir. Bu ödül ise genelde vergiden muaf tutma, vergiyi hafifletme tarzında idi. Unutulmamalıdır ki Osmanlı devleti bir vergi devletiydi. Vergiden muaf tutmak ise o dönem için iyi bir ödüllendirme biçimiydi.
1.4.6 Keskin
Rakka iskanından kurtulan Silsipür Ceridleri Kırşehir ve Ankara'ya bağlı Keskin kazasına yerleştiler. Silsüpür Ceridi XVI. y.y Bozulus arasında yaşayan Sultan Hacılı Ceridi Obasıdır. XVII. yüzyılda Silsüpür Ceridi adını almıştır. Ankara-Bozok(Yozgat) yöresinde yaşayan Silsüpür Ceridi XVI. yüzyılın sonları ile XVII. yüzyılın başlarında yaşayan bir beyden adını almıştır. Silsüpür Bey'in nesli 'Silsüpür Oğulları' adıyla varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. Rakka iskanından kurtulup Kırşehir ve Ankara'ya bağlı Keskin kazasına yerleşmişlerdir. Kırşehir'de sekiz Cerid köyü vardır. Bunlardan; Hamit köyü, Silsüpür Beyleri'nin yaşadığı köydür. Keskin bölgesinde yine sekiz Cerid köyü vardır. Yozgat ve Çorum'da da Cerid köyleri vardır. Bunlarda Silsüpür Ceridinden olmalıdır.
Kırşehir'de Cerid Köyleri:
Keskin'de Cerid Köyleri
Yukarıda bahsedildiği gibi Silsüpür Cerid'in boy kütüğü bu güne kadar gelmiştir. (Sümer, 1988: 8)
Ayrıca Silsüpür Ceridi'nden bir kısmı Kırşehir civarındaki Çiçek Dağı havalisinde harabe köylere 1729'da yerleştirilmiştir.
Bu bölgede iskan olunan Ceridler günümüz Türkiye'sinde kendilerini gerek kültürel ve gerekse sanatsal anlamda ön plana çıkarmışlardır.
1.4.7 Maraş ve Maraş Dolayları
Maraş yöresini; Cerid Aşireti konar-göçer dönemlerinde genel de yaylak olarak kullanmıştır. Kışlarını Çukurova'da geçiren Ceridler yazın Göksun, Elbistan, Binboğa, Engizek, Cerid ve Berid yaylalarına göçerlerdi. Bir zaman sonra bu yaylalarda Aşiret kavgaları çıktı. Avşar Aşireti ile Bozdoğanlı Aşireti, Cerid Aşireti ile Tacirlü Aşireti birleşerek iki taraf uzun yıllar birbiriyle savaştılar.
1563 Maraş Tahrir Defterinde; Elbistan'a bağlı Hurman Nahiyesine bağlı Çatalpınar yine Elbistan'a bağlı Orta Niyabet nahiyesinde Eshabül Kehf'e bakan bir kısım Cerid, Orta Niyabet nahiyesine bağlı Cerid Üzeyiri, Cerid Togan Mezrası ve Aynül Arus Nahiyesine bağlı Norşun Hanı Köyünde Cerid'ten Zekaryalu Cemaati yaşarlardı. Bu nahiyeler Elbistan'a, Elbistan'da Maraş merkeze bağlıydı.Bu bahsedilen yerlerde 800 civarında Ceridli yaşamaktaydı.
Maraş merkeze bağlı Ahsen Dere nahiyesine dahil Kızılkandil köyünde Cerid boyundan 50 civarında Cerid ziraat ederdi
Maraş merkeze bağlı Zeytun nahiyesine dahil Kapukaya Köyü, Karakütük Köyü, Cectepesi mezrası, Adatepe mezrası, Küçük Elce Tepe mezrası, Adatepe mezrasında yaklaşık olarak 1000 civarında Ceridli tarımla uğraşıyordu.
Maraş'ın Bertiz nahiyesinde; Akpınar Köyü, Bozoklu Köyü, Alınviran Köyü, Çam Seküsü Köyü, İsa Seküsü köylerinde 670 civarında Ceridli ziraat ederdi.
Maraş'ın Karahayıt nahiyesi; Yağma Köyünde 220 Cerid ziraat ederdi.
Omanlı devleti, vergi toplama hususunda çok titizdi. 1563 yılında böylesine kapsamlı bir çalışma ve vergilerin her nevisini tek tek yazma şaşılacak bir durumdur. Bizim için başka bir husus ise 16. y.y.da Ceridi Aşiretine mensup insanların yerleşik düzene geçip tarımla uğraşmış olmalarıdır. Buğday, arpa, soğan, ceviz ve benzeri ürünleri yetiştiren Ceridler kendi rızalarıyla yerleşik hayata geçmişlerdir.
1563 Maraş Tahrir Defterinde 2750 dolaylarında Ceridlinin bahsedilen yerlerde yerleşik olarak yaşadığını görüyoruz. O dönemde göçebe Ceridler hakkında sayı itibarıyla malumatımız yoktur. Bilindiği gibi Cerid Aşireti Dulkadirli'ye bağlı idi. 1695'te Zulkadriye'den ifraz edilince İfraz-ı Zulkadriye mukataası olan cemaatlerle beraber Cerid Aşireti Ümmi Sultan'a Has tayin edilmiştir.
XVII. yüzyılın sonları ile XVIII. Yüzyılın başlarında Maraş bölgesi Ceridleri Çobanoğulları tarafından idare ediliyorlardı. 1707 yılında Çobanoğlu Kasım ile Bayezidoğlu Mehmed'in kötü hareketlerde bulundukları ve haydutluk yaptıkları bilinmektedir.
1850'li yıllarda Maraş'da Cerid obalarını Emirzeoğlu isminde biri yönetirdi. Cerid Aşiretinin bu bölgede on dört obası vardı. Bunlar:
Bu yörede Cerid Aşiretinin yiğitlikleri anlatılır. Ceridler, Tacirlilerle iyi anlaşırlardı. (Yalman, 1993: 350)
Geçen yüzyılda Maraş Ceridleri, Kuşlu Ceridi ve Çağlayan Ceridi olmak üzere iki kola ayrılmıştı. Her kol idari bakımdan bir 'nahiye' sayılıyordu. Yine geçen yüzyılda çizilmiş 1/400.000 ölçekli Kipert haritasında Kuşçu Ceridi'nin yurdu, Maraş'ın doğusunda ve Pazarcık'ın kuzeyinde bulunmakta, Aksu da bu yurdun ortasında geçmektedir. Aynı haritada Aksu'nun doğusunda güneyde Dedeler, Hasan Ağa, Kuzeyde Belveren ve Kızoğlan köyleri arasındaki topraklar da Yumaklı Ceridi'nin yurdu olarak gösterilmiştir. (Fakat, haritada Bomaklı Ceridi şeklinde yazılmıştır.) Şimdi ise Yumaklı Ceridi bir kasabanın adıdır sadece.
Bu durumda 1850 yıllarında Kırşehir, Keskin ve Ceyhan Ceridleri mali ve idari bakımlardan 'nahiye' sayılmışlardır. Böylece işaret edilen yıllarda Cerid ile ilgili dört idari yöre görülür. Bunun sonraları beşe çıkmış olma ihtimali vardır. Bu da Ceridlerin kalabalık kollar halinde olmasından ileri gelmiştir.
Ceridler, uysal ve devlete bağlı, zararsız bir halktır. Diğer göçebe Aşiretlere nispeten zararsız bir Aşirettir.
1855'te Kırım Savaşı nedeniyle Osmanlı Devleti'nin Maraş bölgesinde asker azlığını gören Tecirli Aşireti ve Zeytun Ermenilerinin çıkardığı isyana katılmayan Cerid Aşireti liderlerinden Hasan Bey devlete bağlı Aşiretlerden süvari ve piyade asker temin ederek Maraş'ı isyancılardan kurtarmak için devletin yanında yer almıştır.
Maraş dolaylarında Cerid Aşiretinin yerleşmesi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Fakat, Fırka-i İslahiye kanunun isteyen kışlaklarına isteyen yaylaklarına yerleşebilir hükmüne dayanarak bir kısım Ceridlinin yaylaklarına yerleştiklerini söylememiz mümkündür.
1563 Maraş Tahrir Defterinden çıkan sonuca bakılırsa XVI. yüzyılda Maraş dolaylarında pek çok Ceridli yerleşik hayata geçmiştir diyebiliriz. Fakat unutulmamalıdır ki; Osmanlının sonraki dönemlerinde bozulan asayiş, mal ve can güvenliğinin kalmaması nedeniyle yerleşen pek çok konar-göçer topluluk tekrar konar-göçer yaşamaya başlamışlardır. Belki de birçoğu hâla o dönemde yerleştikleri yerlerde yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu ise çok ayrı ve derin bir araştırma konusudur.
1.5 Bir Kısım Ceridlinin İran'a Gitmesi
1606-1607 yılında Safavi Devleti Hükümdarı Şah Abbas zamanında Safavilerin 'Erivan' kuşatması esnasında Türkiye'den Silsüpür Ceridinden olan insanlar Şah Abbas'ın yanına gelmişler, Şah Abbas da onlara Save ve Rey ve taraflarında yurt vermiştir. Aynı tarihte Türkiye'de ki Ceridlinin bir kısmı da Cerid Silsüpür adı ile anılıyordu. Türkiye'deki Silsüpür Ceridinin başında bulunan aile hâla varlığını sürdürmektedir. İran'a gelen Silsüpürlerin başı Halil adında bir bey olup Şah Abbas ona Sultanlık ünvanı vermiştir. Silsüpür Halil Sultan 1609 yılında buyruğunda üç yüz kadar asker ile Kürdistan üzerine gönderilen emirler arasında bulunmuş Urmiye şehri civarındaki Dumdum Kalesi'nin fethine iştirak etmiştir. Halil Sultan sonra Bağdat'ın muhasarasına katılmış (1616) ve Osmanlı erzak gemilerinin gelmesine mani olmak için Samarra taraflarına gönderilmiştir. Türkiye'den gelen Silsüpür Ceridi iki bin çadır idi. Şah Abbas bunlardan bir kısmını Korucular arasına dahil etmiş geri kalanlarını da Halil Sultan'ın emrine vermişti. Bu oymağın, Şah Safi zamanında Azerbaycan'da yaşadığını biliyoruz. 1654-1655 yılında elçilikle İstanbul'a gönderilen Kelb-i Ali Sultan da Silsüpür Ceridinden idi. Kelb-i Ali Sultan'ın (1663-1664) yılında hayatta olduğu görülüyor. Silsüpür Ceridi XVIII. Yüzyılda da varlıklarını devam ettirmişlerdir. 1748-1749 yılında Çağdavu Başlık mevkiinde bulunan Mansur Han Silsüpür Ceridi oymağından idi.
Osmanlı Devleti'nin yanlış siyaseti yüzünden Anadolu'dan pek çok Türk İran'a gitmiştir. Bu yüzden Türk halkı içinde nüfus boşlukları meydana gelmiştir. Bu durum Anadolu Türklerinin nüfuslarının azalmasına ve yoksullaşmalarına Osmanlı Devleti'nin de gücünü kaybetmesine sebep oldu. Osmanlı idarecileri hiçbir zaman bunun farkına varamadılar.
1.6 Cerid Aşireti'nin Derbentçi Olması
Osmanlı vesikalarında Derbent kelimesinin bu teşkilata alem olmak üzere XV. Asırdan itibaren kullanıldığı görülüyor. Türkçeye Farsçadan geçmiş bir kelimedir. Bu kelime Der = Geçit, Bend = Tutmak, gibi iki kısımdan ibarettir. Lügat kitaplarında engel, geçit, boğaz, set, hudut bölgelerinde dağlar arasında güçlükle geçilen boğaz manalarına gelmekte olup aynı zamanda istihkam olarak kullanılan bu gibi yerlere de aynı isim verilmektedir.
Derbentler önemli geçit noktalarında bulunmakta olup buralarda geçen yolların ve geçitlerin güvenliğini Derbentçiler temin ediyordu. Derbentçiler eşkıya ile mücadele edip memur oldukları toprakları eşkıya zararından korumakla da yükümlüydüler. Osmanlı devleti çok büyük ekonomik öneme sahip olan Derbentleri canlı tutmak için derbentçileri vergilerden muaf tutma yolunu seçmiştir. Bazen de konar-göçer Türkmenleri derbentçi olarak yerleştirme yoluna gitmiştir. Güney Doğu Anadolu'da bu gayeyle İfraz-ı Zulkadriye oymaklarının Ceyhan nehri üzerindeki Kınık kazası ile Berendi ve Ayas kazalarına 11Ocak 1681'de yerleştirilmelerine karar verilmişti. Ticaret ve Hac yollarının güzergahında bulunan bu yerlerin emniyetini temin etmek düşüncesi ve bu oymakları toprağa bağlamak gayesi ile 20 oymağa mensup kimseler 640'ı sipahi reayası olan 1303 hane kadar tutmakta idi. Bu oymaklar arasında Kancı Ceridi; Dipgalı Ceridi, Göçer Ceridi, Derdili Ceridi adlı Cerid Aşiretine mensup oymaklar vardı. Bunlar Payas civarındaki Demir Kapı'dan (1675 tarihinde bu önemli Derbenti muhafazaya Seyyidler, Keçelü Cerid oymakları ile Ulaşlı Köyü memur edilmişlerdi.) Misis köprüsüne kadar olan yolu gözetlemek üzere Derbentçi tayin edilmişlerdi. Esasen tehlikeli yerlere Derbentçi bulmak güç olduğundan böyle yerler ya asker ya da konar göçereler vasıtasıyla idare ediliyordu.
1705 yılında Kömür Ceridi cemaati Kurtkulağı Derbendine yerleştirilerek Derbentçi olarak kaydedilmişlerdir.
Kurtkulağı Derbendi Çukurova'nın kapısı konumunda olan önemli bir derbenttir. Derbentler Osmanlı ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Ülkenin iç güvenliği, halkın güvenliği için çok önem verilmişti. Derbentçi olanlar, vergilerden muaf tutulmuştur. Böylece Derbentçiliğe özendirilmeye çalışılmıştır.
1. 7 Cerid Aşireti'nin İskanı Hususunda Saptamalar
1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu hızla Türkleşirken şüphesiz bunda en büyük pay dalgalar halinde göçlerle gelen konar-göçer Türklerindir. Orta Asya'dan Viyana'ya değin pek çok yer adları (ırmak, ova,nehir,deniz) konar göçer Türklerin arı ve temiz Türkçelerinden hayat bulmuştur. Türkçe ad alıp Türkleşmiştir.
Anadolu'nun muhtelif yerlerinde konar göçer tarzda hayatlarını devam ettiren Türkmen oymakları zaman içinde yerleşmeye başlamıştır. 1563 Maraş Tahrir Defterinden de anlaşılıyor ki; 16. yüzyıl konar göçerlerin bir kısmı yerleşik hayata geçmiştir. Ürettikleri mallar arasında soğan, buğday, arpa, ceviz gibi toprakla uğraş sonunda elde edilecek mamuller vardı. Bu gün dahi Anadolu'nun pek çok yerinde yarı konar göçerlikten söz etmek mümkündür. Anadolu'da eşkıyalığın artması, bazı yerleşmiş olan Türkleri tekrar konar göçerlik yapmıştır. Cerid Aşireti Anadolu'nun Türkleşmesi sürecinde etkin ve faal bir rol oynamıştır.
18. Yüzyılda konar göçer yaşayan Cerid Aşireti göç esnasında yerli ahaliye zarar veriyordu. Sivas taraflarındaki yaylalara tecavüz ederek ahalinin mallarına ve hayvanlarını yağmalamıştır. Bu durumun ülke ekonomisini baltaladığını gören Osmanlı devleti konar-göçerleri iskan etmek için kapsamlı bir çalışma başlatmıştır. Çünkü, harap ve bakımsız yerlerin ziraata açılması teşebbüsleri bazı Aşiretlerin şekavetlerinden dolayı zarara uğruyordu. Bu nedenle sürgünler yapılıyordu. Hatta bu şekavetlerin önlenmesi için Cerid Boy Beylerine ve sair torunlarına fermanlar gönderilmiştir. Anlaşılıyor ki Osmanlı Devleti bu tür eşkıyalık faaliyetlerine karşı yerel kuvvetleri kullanarak devlete binecek yükü hafifletme yoluna gitmiştir. Osmanlı Devleti'nin faaliyetlerine uzun süre direnen Cerid Aşiretinin 1702'ye kadar şekavete devam edip yerleşmedikleri görülür. Bunun üzerine tedbir olarak kendilerine 'ber vech-i Arpalık' tayin edilen Alâiye Sancağı Mutasarrıfı Musa Paşa'yı Cerid cemaati bir kısım yörükle beraber öldürmüşdür.Halep, eyalet hazinesine tayin olunan El Hac Ataullah da görevine giderken İfraza tabi Cerid cemaati eşkiyalarının baskınına uğramıştır. Bu baskında hazine malları yağmalanmış ve 130 kişi ölmüştür.
Konar-göçer Türklerin sosyal yapısı iyice araştırılıp ondan sonra bazı uygulamalara gidilmeliydi. Fakat Osmanlı devleti biraz da kaba kuvvetle konar göçerleri yerleştirmeye kalkınca konar göçer cemaatlerin tepkisi sert olmuştur. Binlerce yıllık yaşam şekillerinden vazgeçmek, alışkanlıkları unutmak çok ağır ve zor olmuştur. Özellikle Osmanlı askeri güç kullanırken; Osmanlı, konar göçerlerin iskan işini bu insanları hiç tanımayan, kültürlerine yabancı devlet adamlarına verince çok üzücü olaylar olmuştur. Zaten yaratılışları gereği her türlü baskıya çok sert tepki veren konar göçer Türkler zorla yerleştirildikleri yerlerden ilk fırsatta kaçmışlardır.
Rakka havalisinde Belih nehri kenarına iskan edilen Ceridler, buradan kaçıp Gavurdağı (Nurdağı) çevresinde yaşayan Çobanoğlunun yanına gelmiştir.
200 kadar olan bu insanlar Nestan, Hacılar, Küreci köylerine yerleşip şekavete başladılar. 1708'de Ceridoğulları 100 kadar haneleriyle ikametlerini terk ederek Gözile kariyesi civarında Hamit ve Seydimelik mevkilerinde konup göçerek tecavüze başladılar.
Cerid Aşiretinin iskan yerlerine baktığımız zaman da görülüyor ki; iskan yapılırken kalabalık Aşiretleri bir arada yerleştirmek yerine dağınık bir şekilde yerleştirilmesi tercih edilmiştir. Bundan amaç, güçlü Aşiretlerin gücünü kırmaktı. Bu gün bir yerleşim yerinde farklı Aşiretlerde küçük grupların bir arada yaşadığını görüyoruz. Böylece konar- göçer Aşiretlerin 'Aşiret' bağlantılarını zayıflatıp yerleştiği toprağa bağlanması düşünülmüştür.
Cerid Aşireti tabiatı gereği savaşçı bir topluluktur. Çok mahir ve iyi bir binicidirler. Vatan millet söz konusu olduğunda gözünü kırpmadan ölüme giderler. Zaten, kaynaklarda diğer Aşiretlere göre az zararlı bir halktır diye geçer. Hatta Kırım savaşı'nda (1853-1855) İstanbul'a gelip orduya gitmiş olan Kara Fatma adındaki Hatun kişi Cerid Aşiretinde bir oymağın kethüdasıdır.
Kara Fatma, Kırım Savaşında, emrindeki Ceridli yiğitleriyle beraber epeyce bir kahramanlık göstermişti. Bu yiğit Ceridli Türk kadının Fransız arşivlerinde bir resmi KSÜ Fen Ed. Fak. Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Ahmet Eyicil'in eline ulaşmıştır.
Bu resmin altında 'Kara Fatma veya Maraş Kahramanı Kırım Savaşı'nda savaşan, yüreğine Tanrı tarafından dokunulan biriydi yani seçilmiş biriydi. Jeanne de' Are' da olduğu gibi, Kara Fatma'da da güçlü kuvvetli bir kadının kalbi vardı.' Jeanne d'are Fransızların çok ünlü bir kadın kahramanıdır. Bu kadının Tanrı tarafından görevlendirildiğine inanılır.
Bundan 150 yıl önce bir Türk kadınından böyle kutsiyetle söz edilmesi gurur vericidir. Cerid Aşiretinde kadın erkek hep yan yana olmuştur. Ne biri önde ne biri geride. Türk milleti şanlı tarihini yazarken Türk kadını çok önemli görevleri başarmıştır.(Değerli Hocam Eyicil; tevazu gösterip resmi bana vererek, resmin tezimde yayınlanmasını sağladı.)
Ceridlilerin yoğun bir şekilde yaşadığı adını da Cerid Aşiretinden alan Çağlayancerid ilçesinde yaptığım araştırmalar neticesinde Kara Fatma'nın hâla unutulmadığına hikayesinin halk arasında anlatıldığına tanık oldum. Eski Çağlayancerid ilçesi Belediye Başkanı değerli Cerid büyüğü Hasan Kekil; Kara Fatma'nın kocasının erken yaşta ölmesi üzerine oymağa Beylik eylediğini, küçük yaşta oğlunu savaşa gönderir ise ocağını kör koyacağını düşünerek kendi yiğitleriyle beraber savaşa gittiğini nakletti. Böylece ocağını tüttürerek bir erkek evladı geride kalmış oluyordu. Kara Fatma Kırım Savaşından döner, Fırka-i İslahiye'ye gelerek iskan için yer ister. Kendisine ikram edilip iskan yeri gösterilir.
Kara Fatma'nın torunları hâla Karaosmanlı adı altında Çağlayancerid'te yaşamaktadırlar. 1986'da değerli bilim adamı Faruk Sümer'in Çağlayancerid'i ziyareti esnasında tavsiyesi üzerine ilçe merkezinde bir sokağa 'Kara Fatma' adı verilmiştir.
Osmanlı arşiv ve kaynaklarında konar-göçer Aşiretler için dolayısıyla Ceridler için de 'şaki' veyahut 'şekavet yapmak' gibi sözler kullanılmıştır. Bu sözleri çok yadırgamamak gerek. Çünkü konar göçer hayata yabancı olanların Konar- Göçer Türkmenler için ve onların yaşam tarzını, hayata bakış açısını tanımadan, sosyal yaşantılarını incelemeden söyledikleri sözler ne kadar doğru bir tanım olur ki!Aşiretten üç beş kişinin yapmış olduğu yanlışlığı tüm aşirete mal etmek de doğru değildir.
Cerid Aşireti iskan esnasında bazı şartlar gereği genişçe bir alana yayılmıştır. Ama kültürleri hâla bir bütündür ve birbirlerini tamamlar. Şimdiki Gaziantep'te bir çok köylerde yaşayan Baraklar'ın aslında Ceridlerin bir obasından gelmeleri de muhtemeldir.
Saf Ceridi Antep şehri dahiline kendiliğinden yerleşmiştir. (Halaçoğlu, 1991) Bütün bunlardan başka XVI. ve XVII. yüzyıllarda İçel bölgesinde (Silifke, Anamur, Mut) Yörükler arasında Cerid adlı bir oymağın yaşadığı gibi, Aksaray, Sivas (Zara), Çorum, İzmir (Ödemiş), Afyon Karahisar (Dinar), vilayetlerinde de Cerid adlı köyler görülmektedir.
Cerid'in adı Köroğlu destanı ile ilgili şiirde de geçmektedir.
'İndim geldim Cerid Afşar iline
İlleri var bizim ile benzemez
Heves oldum sohbetine diline
Dilleri var dilimize benzemez.'
Cerid adının Köroğlu destanında geçmesi, onun yaygın bir üne sahip olmasından ileri gelmiştir.
Kaynaklarda rastladığım Cerid oymakları; Saf Ceridi, Togan Ceridi, Zekeryalu Ceridi, Cerid Üzeyiri, Bayır Cerid, Fakih Ceridi, Silsüpür Ceridi, Kancı Ceridi, Sakallu Ceridi, Dipgalı Ceridi, Göçer Ceridi, Derdili Ceridi, Kara-Hasanlu Ceridi, Kömür Ceridi, Aralık Evi Ceridi, Kızıllı Ceridi, Fakılar Ceridi, Tabanlu Ceridi, Oruç Gazili Ceridi, Sultan Hacılı ve Mamalı Ceridi. Bunlardan Mamalı Ceridi, XVII. yüzyılda güçlenmiş ve bundan dolayı ayrı bir oymak gibi sayılmıştır. Mamalı oymağı batıya doğru göç etmiş ve XIX. Yüzyılın ortalarında bilhassa Bozok (Yozgat bölgesi) sancağını yurt tutmuştur.
Faruk Sümer, Antep'te yaşayan Barakların da Cerid olduğundan bahsetmektedir.
Buraya kadar, kaynakların el verdiğince Cerid adının menşei, Ceridlerin Anadolu'ya gelmesi, Ceridlerin iskan yerlerinden bahsettik.
Şunu da eklemeliyim ki, Ceridlerin bütün uğraşları çabaları hayvanlarına daha iyi otlaklar bulmak, atlarını daha özgür sürmek içindir. Konar-göçerlerin gözü toktur. Onlar Tanrı'nın verdiği otların kendi hayvanları için var olduğunu düşünürler. Hayvanların mamüllerini dahi satmaktan utanırlar.Ama artık Türkiye Cumhuriyet'i devletinin bir parçası olduklarının idrakine varmışlardır.Çünkü ulu önder Atatürk'ün önderliğinde verilen kurtuluş savaşında binlercesi vatan-millet uğruna can vermiştir.Şimdi ise imkanlar dahilinde Ceridler çocuklarını okutmak için uğraş vermektedir.Biliyorlar ki;iyi yetişmiş insanlar , bu vatana ve millete çok daha verimli bir şekilde hizmet edecektir.
Yüce Türk milleti ; ancak Türk milletinin öz evlatlarının çalışma ve gayretleri ile kalkınıp, ilmen ve madden zenginleşecektir.